OĞLU ÖZGÜR’ÜN; ÖLÜMÜNÜN 5. YILINDA
SAİR EDEBİYATÇI VE HUKUKÇU BİR BABANIN;
HÜZNÜNÜ EKMEK YAPIP, ACININ HEYKELİNİ YAPMA İSTEĞİ…
Sosyolojiden, Türkoloji’ye, Türk tarihinden edebiyata ve şiire uzanan geniş bir yelpazenin içine birde sindirilmiş hukuk adamlığını koyarsanız Bir düşün ve yazın adamı Adil Gül Vahapoğlu çıkar karşınıza…
Gül Vahaboğlu’nun; öğretmenlikten, siyasete ve hatta sivil toplum kuruluşu yöneticiliğine uzanan pratiği de görüldüğünde,
sadece yazın ve düşün adamı olarak donanımlı bir entelektüel olmanın sınırlarının çeşitli toplumsal katmanlara doğru kök salarak aştığını görürsünüz ki bu durum onu gerçek anlamda bir cumhuriyet aydını olarak da öne çıkartır.
Eserleri incelendiğinde; lokal bir öğrenim ve birikimin dar meslek alanı içinde bir yazar hiç olmadığı görülür. Onun çok yönlülüğü bir yana, tarihsel süreçlerde yaşanan olayların bugünlerle bağlantılarını toplumsal dokumuzun kökleri olarak gören bir iz sürmesiyle de dikkat çeken bir bilgeliği ile de tanışılır.
Eserlerinde tek tek hadiselerden çok yüksek bir sentezleme içinde tatlı bir şiirsel akıcı ve vurgulu bir dil kullanır ustaca…
Birçok yazarın; onun Eserlerine gönderme yaparak kaynak kaydettiği hususlara bakılınca, işte tamda bu sentezlerine dikkat çekildiği görülür.
Üstat Gül Vahapoğlu ile yollarımız; 1976’larda henüz bıyığım yeni terlerken öğrenci derneği başkanlığı yaptığım dönemlerin sıcağında karşılaştı. Sonrasında “müvekkil-avukat” olarak buluştuk mahkeme duruşmalarında.
Sonrasında Kentin en önde gelen gazetesinde “Kırşehir Çiğdem”de köşe yazarlığı komşuluğu, sonrasında ADD,..
En çokta Selçuklu ve Osmanlı tarihi ve tabii ki Cumhuriyet Tarihi üzerine uzun uzun söyleştik hala da söyleşiriz.
Sonrasında benim kendi eserlerimi yazmadan önce kentte istişare yaptığım ender aydın yazarlarımızdan biri oldu.
Adil Ağabey; Ardanuç’tan Anadolu bozkırının tam göbeğine, Kırşehir’e uzanan yaşam öyküsünü de harmanlamış farklılıklarına ve ortak yanlarına helal getirmeden, memleketin insan manzaraları olarak tek bir fotoğraf karesinde sunmanın ve göstermenin bilgeliğini yaşatmıştır.
…Ve ÖZGÜR…
Diğer kardeşi Orhun gibi bu bilge babanın izinden henüz genç bir avukat olarak hayata atılmışken, yaşama veda etiğinde;
Baba Adil Gül Vahaboğlu’ dışarıdan hiç belli olmayan bir “bozulama”nın iç yangınıyla da yazmaya başlayacak, “ hüzün benim ekmeğim” diyerek, toplumcu bir şiir kitabının içine saklayacaktır derin yangısını…
Hiç anmadım, anamadım Sevgili Özgür’ün adını yanında.
Yine ülkeyi yine kültürü yine tarihi söyleşiyoruz. Yine bazı bazı panellerde yan yana geliyoruz.
ÖZGÜR YOK ARTIK…
Ama biliyorum ki, ormanda yaralıyken acısını herkesten saklayan bir aslan gibi derine atılmış “Hüzün”e dönüştürülmeye çalışılan tarifsiz bir acının içinde bile anıt gibi duruyor..
Bu yüzden midir ki, “yapabilseydim heykelini acının” diyen üstadıma saygı ve sevgilerimle…
NOT: Bu yazı Adil Gül Vahaboğlu’nun isteği üzerine yeni baskıya giren “Hüzün Benim Ekmeğim” adlı kitabına yazdığım Ön-söz’dür.
ADNAN YILMAZ