Kırşehir HaberNet

MİLLÎ İRADENİN YÜZÜNCÜ YILI: YÜZ YILLIK UYKUDAN UYANIŞ, YENİ BİN YILA ŞAHLANIŞ

MİLLÎ İRADENİN YÜZÜNCÜ YILI: YÜZ YILLIK UYKUDAN UYANIŞ, YENİ BİN YILA ŞAHLANIŞ
REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
684 views
06 Eylül 2020 - 18:05
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Millî İrade, Milletin Varoluş Algoritmasıdır İnsan doğan, yaşayan ve ölen bir varlıktır. İster birey isterse topluluk hâlinde olsun, insan sahip olduğu güçlerle kendini tamamlamaya, eksiğini gidermeye ve kendini gerçekleştirmeye çalışır. Kendini tamamlama/ özünü gerçekleştirme istidadı aynı zamanda bir muhtaçlık ifadesidir. Her şeye muhtaç olan, “Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayana” muhtaçtır. Bu, Allah’ın evrendeki yasasıdır. “Göklerde ve yerde olan ne varsa (her türlü ihtiyacını) O’ndan ister. O (Allah), her an yaratma hâlindedir” (Rahman, 29) ayeti bu yasanın Kur’an’ca ifadesidir.

Varlık âlemindeki bu yasa üzerinden evrende anlamlı ilişkiler dokusu meydana gelir. Toprak suya kavuştuğunda, arı çiçekle buluştuğunda, beden ruhla bütünleştiğinde kendini tamamlamış olur. Toprak suya kavuşmadığında ürün, arı çiçekle buluşmadığında bal, beden ruhla bütünleşmediğinde hayat olmaz. Bu, her şeyin bir şeyle var olması, yeni bir terkiple varoluş iradesi kazanması, varlık sahnesine yeni bir özgünlük ve iddiayla çıkması demektir. Cansız bedenin, hikmetsiz bilginin, düşüncesiz dilin, amelsiz imanın, imansız insanın hükmü neyse iradesiz bir milletin de hükmü odur. O hâlde millî irade, bir milletin varlık sebebidir. Millî irade; milletin kendini tamamlaması, ruhunu yakalaması, özünü gerçekleştirmesidir.

Millî irade olmadan millet olmaz. Millî irade, milletin varoluş algoritmasıdır. Milleti millet yapan aklın, vicdanın, inancın, irfanın faal hâle gelmesidir. Milletin aklıyla, vicdanıyla, inancıyla, irfanıyla hür yaşaması, bunları tüm değerlerin üstünde tutmasıdır. Millî irade olmadan milletin dini, dili, edebiyatı, şiiri, sanatı, siyaseti, eğitimi ve geleceği var olamaz. Milletin özgün ve özgür paradigmasına ancak millî irade üzerinden ulaşılabilir. Sular yatağına, millet özüne böyle kavuşur.

Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının yüzüncü yılında bu aziz millete ve onun hür iradesine çekilen operasyonlar bilinmeden, vurulan darbeler anlaşılmadan geleceğe güvenle yürüyemeyiz. Millî irade, millî irade düşmanları, bunlar arkasındaki güçler ve bunların kadim niyetleri ifşa edilmeden anlaşılamaz. Her başını kaldırdığında milletin başına indirilen darbeler milletin canından can, kanından kan almıştır. Bundan yüz yıl önce bu necip milletin hür iradesini teslim almaya gelenler yüz yıl sonra da arkada bıraktıkları kılıç artıklarıyla millete operasyon çekmekte, kapı girişinden varamadıkları millî iradeye bacadan girerek veya arkadan dolanarak ulaşmaya çalışmaktadırlar. Millî İrade Düşmanları Millî irade düşmanları millî irade hırsızlarıdır.

Milletin hür iradesini, istiklal ve istikbalini çalmak, gayrimeşru yollardan gasp etmek bunların en büyük meziyetleridir. Savaş meydanlarında binlerce şehit vererek kazandığımız büyük zaferleri boşa çıkartmak; yeni ilim, eğitim, üretim ve sanayileşme hamlelerini durdurmak; milleti, tarihine, kültürüne, değerlerine yabancılaştırmak bunların varlık sebebidir. Dışımızdaki Haçlı takımı ve onların içimizdeki uzantıları, milletin iki yakası bir araya gelmesin diye tertip üzerine tertip düzenler, şeytanın bile aklına gelmeyen çorapları milletin başına örerler. Her on yılda bir darbe yapmak, ekonomik kriz çıkartmak ve terörle milletin enerjisini berhava etmek en çok kullandıkları üç yöntemdir. Milletin iradesine sınır çizenlere, siyasetin gizli odalarında millete tuzak kuranlara ilk cevap 1950 yılında verildi. Demokrat Parti ve onun merhum lideri Adnan Menderes öncülüğünde millet, kurtuluş savaşından bu yana ilk defa hem de görkemli bir şekilde iradesine sahip çıktı.

 

Demokrat Parti yılları, milletin üretim, sanayileşme ve büyümesinde yeni bir hamleydi. Millet, kendi içinden çıkmış lider ve kadrolarla ayağa kalkmak, sosyal ve iktisadi alanda kendi dönüşümünü gerçekleştirmek istedi. Yeniden varoluş ve diriliş iradesini ortaya koymak üzere iken 1960 darbesi ile bu süreç durduruldu. Başbakan Adnan Menderes ve çalışma arkadaşları, tiyatro mahkemeler ve kukla yargıçlar eliyle idam edildi. Menderes ve arkadaşlarının şahsında darağacında sallandırılan, gerçekte milletin kendisi ve onun kendini bulma/ kendine gelme iradesiydi. Millete kurulan tuzaklar bununla sınırlı kalmadı. Yerli ve millî devlete giden yolu kapatmak için her seferinde sokaklar hareketlendirildi, ideolojik kamplaşmalar etrafında milletin enerjisi heba edildi. Sağcı-solcu ekseninde kamplara ayrıştırılan vatan evlatları birbirlerini yok ederken, gençlerimizin kanları ve gözyaşı üzerinden kendilerine saltanat devşirenler, milletin iradesi tecelli etmesin diye yeni ayrıştırma ve kamplaştırma senaryolarını servis etmeye başladılar. 1971 ve 1980 askerî darbeleri, millet iradesinin budandığı, devletin ülkesiyle ve milletiyle fanusa sokulduğu bir süreç oldu. Kürtleri Türklerden koparmak isteyen karanlık zihniyet, Alevi-Sünni ve Laik-Müslüman kamplaşması üzerinden de yeni ve daha kırılgan fay hatları yaratmaya çalıştı.

Terörü, yoksulluğu, yolsuzluğu ve ekonomik krizleri milletin kaderi hâline getirenlerin tek amaçları Batılı efendilerini kızdırmamak, milletin boğazına dolanan sömürü zincirlerini kamufle etmek, milletten yana görünüp milletin anasını ağlatmaktır. Türkiye’yi yönetenler aslında Türkiye’yi yönetmiyorlardı, yönetiyormuş gibi yapıyorlardı. Terörle mücadele etmiyorlardı, ediyormuş gibi yapıyorlardı. Milleti oyalıyorlardı. Batılı efendileriyle birlikte bir demokrasi oyunu oynuyorlardı. Anti-demokrat kampta idiler. Ama her on yılda bir yaptıkları darbelerle boyaları dökülüyor, gerçek yüzlerini gizlemek için yeni maskeler/çeşitli ara yüzler oluşturuyorlardı. İnsanımızı dininden, diyanetinden, asli kimliğinden koparmak isteyenler 1997’ye geldiklerinde yeni darbe tanımlaması yaptılar. “28 Şubat Post Modern Darbe” dedikleri süreçle güya demokrasiye balans ayarı vermişlerdi. Post Modern Darbesi, post modern balyoz olup milletin başına inmiş, seçimle gelen Başbakan Erbakan ve hükûmetini alaşağı etmişti.

 

28 Şubat süreci, milletin değerlerinin örselendiği, insanların inancından ve yaşam biçiminden dolayı eğitimden, üretimden, çalışmaktan uzaklaştırıldığı yıkıcı bir dönem oldu. Kamusal yaşamın dışına itilmek istenen geniş bir kitle ya okulunu bırakmaya zorlandı ya yurt dışına okumaya gitti ya da işinden oldu. Dağdan gelip bağdakini kovan bir avuç millî irade hırsızı, bu milletin evlatlarını, Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya…” hâline getirmişti. Vesayetçi takımı, insanımızı ya İran’da ya Suudi Arabistan’da ya da Cezayir’de yaşamaya layık görüyor, kendilerini Türkiye’nin gerçek sahipleri zannediyorlardı. “Bin yıl sürecek” denilen sürece milletin cevabı 2002’de geldi. Yerli ve millî kadrolarla iradesine yeniden sahip çıkan millet, yeni bir diriliş ve varoluş hamlesine girişti. Millet, iradesine sımsıkı sarılınca devlete can gelmeye başladı. Yüz yıldan bu yana ekonomik krizlerle, yoksullukla, yolsuzlukla, doldur-boşalt, indir-bindir hükûmetlerle, terörle ve iç çatışmalarla uyutulan bir millet yeniden ayağa kalktı. Milletin ayrı, devletin ayrı, yönetenlerin ayrı, yönetilenlerin ayrı olduğu dönem kapandı. Millet, devletiyle bütünleşti. Oyuna maruz kalan devletten, oyun kuran devlete alışık olmayanlar bundan rahatsız oldular. Önce 27 Nisan e-muhtırasını denediler olmadı, millî iradenin belini kırmak için parti kapatma yoluna gittiler tutmadı. Gezi kalkışmasında umduklarını bulamayanlar, 17-25 Aralık FETÖ yargı darbesi ile sonuca gitmeye çalıştılar.

Bu girişim de ellerinde patlayınca, 15 Temmuz gecesi içerideki FETÖ, dışarıdaki NATO marifetiyle son kurşunlarını millete boşalttılar. Yıllarca sinmiş, uyutulmuş ve korkutulmuş bir millet gitmiş; tanklara, uçaklara çıplak elleriyle müdahale eden kahraman ecdadın kahraman evlatları zalimlere meydanları dar etmişti. 15 Temmuz, milletin kaderinin döndüğü gecedir. Yüz yıldan bu yana milletin iradesine ayar üstüne ayar verenler, ayara sokulmuştu. Millet, kendi iradesini tankların paletleri altından çekip almış; bu millete tepeden bakanların, tuzak kuranların, geleceğini karartmak isteyenlerin Batı destekli iradesini bir gecede paçavraya çevirmişti. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi, millî devletin doğuşu, bu aziz milletin devletiyle yeniden ihya oluşudur. Bu devletin yargısını, askeriyesini, emniyetini, eğitimini, istihbaratını, medyasını yabancılara peşkeş çekenlerin tasfiye olmaya başladıkları gündür. Millî devletin millî iradeyle, millî iradenin de millî devletle hemhal olduğu gün bu aziz milletin yeniden can bulduğu gündür. Ölüden diriyi çıkaran Allah, bu necip milleti de yeniden diriltmeye elbette kadirdir. Millî İradeyle Büyük Türkiye İdealine Yürüyüş Millî iradeye sahip çıkmak, bu vatana hesapsız bağlılık duyan herkesin asli görevidir. Millî iradeye sahip çıkmak, hırpalanan milleti ve onun değerlerini yüz yıl sonra yeniden ihya ve inşa etmektir. Çocuğuyla, genciyle, büyüğüyle, küçüğüyle, kadınıyla, erkeğiyle, ferdiyle, toplumuyla, kurumları ve kurallarıyla dokusu bozulan bir yapının, tarumar edilen bir bünyenin aslına rücu eylemidir.

Millî irade, kendini bilme hâlinden insanlığı yaşatma idealine yürüyüştür. Bir yürüyüş ki, her adımda kararlılık, her adımda irade, her adımda cesaret vardır. Bir yürüyüş ki, en önde yürüyenlere Bedrin Aslanları, ortada yürüyenlere Çanakkale şehitleri, en sonda yürüyenlere ise 15 Temmuz şehitleri eşlik etmektedir. Millî irade; dağılmış güçleri toplamak, bir babanın ayrı kalmış evlatlarını kavuşturmak, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı Tevhit Sancağı’nın altında toplamak, zihinlerdeki yapay ayrılıkları yok etmek, gönüllerdeki tahribatı onarmak, fiziki ve coğrafi sınırlılıkları ortadan kaldırmak, safları sıklaştırmak, çalışmayı derinleştirmek, milleti sevmekten ümmete hizmet etmekten bir an bile geri durmamaktır. Millî irade; milletçe öze dönüş, kıyama duruş, Sırat-ı Müstakim üzere yaşayış, Büyük Türkiye idealine yürüyüş, sırtını Batı’ya/Nato’ya değil, “Hâkimler Hâkimine” dayayış, adam gibi varoluş, adam gibi yaşayış, sonsuzluğa imza atıştır. Millî irade; yüz yıl sonra Ayasofya’da fetih rüzgârlarını yeniden estirmek, sonu Kutlu Nebi’nin dizinin dibinde bitecek bir sefere çıkmak, bedeni Medine’de ruhu Anadolu topraklarında gezinen Kutlu Peygamberin ruhuyla soluklanmak, başı gökte ayakları yerdeki vahyin ipinden tutunmak, yüz yıllık Ashab-ı Kehf uykusundan uyanmak, bozgunda bile fetihler düşlemektir. Sezai Karakoç’un “Ey Sevgili” şiiri, Peygamber aşkıyla yanışın, yüz yıllık uykudan uyanışın, yeni bin yıla şahlanışın cümle âleme ilanıdır.

 

Prof. Dr. Refik BALAY’ın Yerli Düşünce isimli Dergisine yazdığı yazıdan iktibas edilmiştir.

 

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.