Kırşehir HaberNet

PROF. DR. REFİK BALAY VATANA VEFALI PİLOTU: VECİHİ HÜRKUŞ’U YAZDI

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
832 views
27 Temmuz 2020 - 17:52
PROF. DR. REFİK BALAY VATANA VEFALI PİLOTU: VECİHİ HÜRKUŞ’U YAZDI
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

MİLLÎ MÜCADELENİN GÖKLERE SEVDALI, VATANA VEFALI PİLOTU: VECİHİ HÜRKUŞ

Türkiye’nin askerî havacılık faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında başlamıştı. Bu yüzden Türkiye’nin ilk havacıları Osmanlı döneminde yetişen ve I. Dünya Savaşı’nda tecrübe kazanan pilotlardı. Bu pilotların arasında Vecihi Hürkuş’u ayrı bir yere koymak gerekir. I. Dünya Savaşı’nda başlayan pilotluk sevdası, Vecihi Hürkuş’u kendi uçuş okulunu açmaya, daha sonra kendi uçağını yapmaya kadar götürmüştür. Bu vatan evladının gayreti ve mücadele azmi o zamanki devlet ricalinde olsaydı belki de Türkiye havacılıkta bir asra yakın zaman kaybetmez, hatta bu alanda dünyanın en önde olan ülkeleri arasında yer alırdı.

Vecihi Hürkuş’un Allah vergisi olan uçma kabiliyeti, onun olağanüstü çalışma azmi ve sebatı ile birleşince dillere destan aşağıdaki hayat hikâyesi ortaya çıkmaktadır (Gündüz, 2019): Vecihi Hürkuş, İstanbul Arnavutköy’de 1896’da dünyaya gelmişti. O da yetimlerden bir yetimdi. Çünkü daha üç yaşında iken babasını kaybetmiştir. Geniş bir ailenin içinde amcalar, halalar, enişteler, yengeler, ağabeyler ve ablalar tarafından büyük bir ihtimamla büyütülmüştür. Kabına sığmayan çok canlı ve hareketli bir kişiliği vardı. İlk, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra özel yetenek ve becerilerini kullanabileceği bir okula gitmesi gerekiyordu.

Özellikle sanata büyük merakı vardı. Bu yüzden İstanbul Tophane Sanat Mektebi’ne yazıldı. Bu okulda okurken Balkan Savaşları patlak verdi. Talebe olduğu hâlde gönüllü olarak Balkan Savaşlarına katıldı. Ardından I. Dünya Savaşı’na katıldı. İlk görev yeri olarak Bağdat’a makinist olarak görevlendirilmişti. Burada 7. Ordu’nun hava ile ilgili çalışmalarını yürütmekle vazifeliydi. Profesyonel pilotluğa adım atmak için gün sayan Vecihi Hürkuş, 1916’da bu amacına ulaşmıştı. Az bir talimle tek başına ilk uçuşunu başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğinde dünyanın en mutlu insanı olmuştu. Gökyüzüne âşık bu vatan evladının bundan daha büyük hedefleri vardı. O artık Osmanlı ordusunun 20 yaşında genç bir pilotuydu. Pilot olarak ilk görev yeri Kafkas Cephesi olmuştu.

Bu cephede 7. Tayyare Bölüğü’nde görevlendirildi. Erzurum ve Erzincan işgal edildiği için Tayyare Bölüğü o dönemde Suşehri’nde konuşlanmıştı. Rus ilerleyişinin bir şekilde durdurulması gerekiyordu. 1916 yılının soğuk kışıydı. Vecihi Hürkuş, kullanacağı uçağı her türlü savaş malzemesiyle doldurmuştu. Bu onun ilk muharebe uçuşuydu. Şafak vaktinde dualar ederek uçağa bindi. Hedefinde Erzincan’ın hemen kuzeyinde konuşlu Rus birlikleri vardı. Rus birliklerine tam isabetle bombaları bıraktığında tarih yeniden yazılıyordu. Osmanlı askerî birliklerinden böyle bir saldırı beklemeyen Rus birlikleri ağır zayiat vermişlerdi. Beş saatlik uçuşun ardından Türk birliğine sağ ve salimen dönen Vecihi Bey, çenesinden yaralanmış, uçağına ise 85 yerinden mermi ve şarapnel isabet etmişti.

Askerî havacılık tarihimizin bir diğer önemli başarısı I. Dünya Savaşı sırasında 1917 yılının Eylül yılında gerçekleşmişti. Vecihi Hürkuş’a Kelkit civarındaki Rus birliklerine hava saldırısı düzenleme görevi verildi. O da bu görevi yerine getirmek için uçağını hazırladı. Bu sırada iki Rus uçağının havalandığını fark etti. Düşman mevzilerinden 80 km içeriye girmişti. Art arda tam isabetle bombaları bıraktığında bu iki Rus uçağıyla karşı karşıya geldi. Vecihi Bey, uçaklardan birine ateş ederek Kelkit Çayı’na düşürdü. Diğer uçak ise aynı akıbetle karşılaşmamak için hızla oradan uzaklaştı. Askerî havacılık tarihimize altın harflerle yazılan bu başarı; azimli, cesur ve vatansever bir pilotun tek başına neler yapabileceğini göstermesi bakımından fevkalade önemlidir. Askerî havacılık tarihimize büyük başarılar kazandıran Vecihi Hürkuş, kimi zaman da yokluk ve yetersizliklerin yol açtığı imtihanlardan geçiyordu. Bu hadiselerden biri Ekim 1917’de yaşandı. Bir hava bombardımanını icra ederken Rus uçağı ile karşılaştı. 20 dakika devam eden mücadelenin ardından Vecihi Bey’in uçağı isabet aldı. 1500 metre yükseklikten düşen uçaktan yaralı olarak kurtuldu. Düşmanın eline geçmemesi için uçağını yaktı. Ardından etrafını Ruslar ve onlarla iş birliği yapan Ermeni köylüler sardı. Hastanede tedavi olduktan sonra Hazar Denizi’nde, günümüzde Azerbaycan toprağı olan Nargin Adası’nda esaret altında tu- 24 YERLİ DÜŞÜNCE tuldu. Esir kampında iken Vecihi Bey birçok firar denemelerinde bulundu. En sonunda esir kampından kaçmayı başardı. Arkadaşı İstihkâm Teğmen Salih Bey ile yaklaşık 1.000 km yürüyerek Süleymaniye’den Osmanlı topraklarına ulaşmayı başardılar. 1918 yılının Şubat ve Mart aylarında aralıksız devam eden bu kaçış macerası sonrasında Vecihi Bey, hava birliğine geri döndü. Artık yeni görevi İstanbul’du.

Çanakkale’yi geçemeyen İtilaf Devletlerine karşı İstanbul’u havadan müdafaa edecekti. Ancak yeterli sayıda avcı uçağı ve malzeme yoktu. Tam bu sırada iki Rus uçağı Osmanlı karasularında düştü. Uçakların birçok eksiği vardı. En önemlisi de pervaneleri yoktu. Vecihi Bey, bu uçakları uçurmaya ve vatan müdafaasında kullanmaya kararlıydı. Tayyare Mektebi Müdürü Mehmet Ali Bey’in teşvik ve desteği ile bir hafta gibi kısa bir zamanda mektebin tamirhanesinde pervane imal etmeyi başardı. Pervane yapımında başarılı olmak onu daha büyük bir hedefe yöneltti. O artık sıfırdan uçak yapmanın planını yapmaya başladı. Hazırladığı uçak projesini Harbiye Nezareti’ne sundu.

Proje kabul edildi. Fakat bu sırada Mondros imzalanmış, ülke işgal altına girmişti. Bu ilk uçak imal etme projesi bundan dolayı akim kaldı. Millî Mücadelenin çetin ve zorlu yıllarıydı. Vecihi Hürkuş ve sınırlı sayıdaki birkaç vatansever pilot, İngilizler ve Fransızlar tarafından bitirilmeye çalışılan hava gücümüzü yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyorlardı. Konya o sıralarda havacıların toplanma merkeziydi. Diğer havacılarla birlikte üç uçağı hazır hâle getirerek Millî Mücadele’nin ilk filosu olarak Kartal Tayyare Filosu’nu oluşturdular. Bu vatansever pilotlar ardından Uşak’a hareket ettiler. Millî Mücadele’nin ilk keşif uçuşu burada 1920 yılının Ağustos ayında Vecihi Hürkuş tarafından gerçekleştirildi. Alaşehir ilçesi üzerinden keşif uçuşu yaparken kalabalık düşman mevzilerini gören Vecihi Bey, düşmanın üzerine iki bomba bırakarak geri döner.

Böylece Millî Mücadele’nin ilk hava taarruzu, Vecihi Bey tarafından başarıyla gerçekleştirilmiş, düşman kuvvetlerinin manevi motivasyonu ciddi biçimde kırılmıştır. Sakarya Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında, içlerinde avcı uçaklarının da olduğu çok sayıda uçak Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterine girdi. Böylece Büyük Taarruz öncesinde hava gücümüz dikkate değer seviyede güçlenmişti. Ordumuz ilerledikçe hava üslerimiz daha ileri cephe hatlarına taşınıyor, havacılar karacılara yetişmeye çalışıyorlardı. Vecihi Bey, 14 Eylül 1922 günü kullandığı avcı uçağıyla İzmir’e ulaştı. Yunan askerilerinin kaçışı sonrasında hava meydanına indiğinde gördüğü manzara karşısında çok şaşırmıştı. Zira meydan uçmaya hazır Yunan uçaklarıyla doluydu.

Ama hiçbiri uçamamıştı. Göründüğü kadarıyla Yunanlılar en kolay kaçış yöntemi olan uçakları bile uçuramadan kaçmışlardı. Bu olaydan sonra hava kuvvetlerimiz çok sayıda uçak elde etmiş ve gücüne güç katmıştı. Böylece Millî Mücadelenin ilk uçuşunu yapan kahraman pilotumuz Vecihi Hürkuş, Millî Mücadelenin son uçuşunu yapma şeref ve bahtiyarlığına da ulaşarak tarihî bir başarıya imza atmıştı. Millî Mücadele başarıya ulaştıktan sonra Vecihi Bey, uçaklarımızın millî imkânlarla üretilmesi konusundaki hedefine odaklandı. Tamamen yerli imkânlarla bir keşif uçağı inşa etmeyi hedefliyor, buna Vecihi K-VI adını vermeyi düşünüyordu. Savaş yıllarından kalma çok sayıda malzemeyi bu işte kullanarak başarıya ulaşacağından emindi. Uçak yapımı için müspet cevap alınca fabrika müdürü Yüzbaşı Tahsin Bey ve proje şefi Marangoz Şaban Bey’le işe girişti. Bu arada Avrupa’da havacılıkla ilgili gelişmeleri yerinde incelemek üzere bir heyet oluşturuldu. Vecihi Bey, bu heyetle birlikte YERLİ DÜŞÜNCE 25 1924 yılında Paris’e gitti. Heyet, buradaki uçak fabrikalarını tetkik etti. Vecihi Bey, burada yeni uçakların gövdesinin ahşap yerine metalden yapılmaya başlandığını gözlemledi. Heyet Fransa’dan sonra İtalya, Almanya ve İngiltere’de incelemelerde bulundu.

Bu incelemeler şu tespiti ortaya çıkardı: Savaş öncesi ve sonrası arasında bir kıyaslama yapıldığında, hava teknolojisinde pek büyük bir farkın oluşmadığı ve diğer ülkelerle aramızdaki mesafenin birbirine çok yakın olduğu şeklindeydi. Bu gözlem ve tespitlerle yurda dönen Vecihi Bey, Avrupa’da gördüklerini yeni yapılacak olan Vecihi K-VI uçağına uyarlamaya çalıştı. Böylece ilk millî ve yerli uçağımız Avrupa’daki muadillerinden aşağı kalmayacaktı. Uçağın yapımı Aralık 1924 yılında tamamlandı. Artık sıra deneme uçuşlarına gelmişti ki “gizli bir el” devreye girmiş, bu ilk yerli ve millî uçağın uçmaması için perde arkasından ne gerekiyorsa yapmaya başlamıştı. Uçağın deneme uçuşuna başlayabilmesi için bir teknik heyet tarafından onay verilmesi gerekiyordu. Fakat ülkemizde o tarihlerde bu incelemeyi yapabilecek donanımda kimseler yoktu. Havacılık sahasında en donanımlı kişi Vecihi Hürkuş idi.

O da kendisinden çok daha düşük donanımda olan bir heyetten uçuş için izin çıkmasını bekliyordu. Söz konusu heyet bir ay geçtiği hâlde hiçbir girişimde bulunmayınca Vecihi Bey bunun sebebini araştırdı. Heyette uçak mühendisi olmadığı için kimsenin imza atmaya yanaşmadığını öğrendi. Heyet üyelerinden bazıları Vecihi Bey’e, “Uçağa atla ve kullan, bizi beklersen uçağın çürür.” diyerek haber yolladılar. Nihayet 28 Ocak 1925 günü Vecihi Bey, uçağın deneme uçuşunu yapmaya karar verdi. 180 km hıza ulaşan kahraman pilotumuz, İzmir semalarında yaklaşık 15 dakika süren deneme uçuşunu başarıyla tamamladı.

Öğrencileri ve askerler tarafından alkış ve tezahüratlarla karşılanmış olsa da tam sevinemeden o “gizli el” tekrar devreye girdi. İzinsiz uçuş yapmaktan dolayı kendisine 15 gün hapis cezası verildi. Vatan ve millete onca hizmeti ve fedakârlığı olan bu vatansever pilot, dört duvar arasına kapatılmıştı. Bu muameleyi hazmedemeyen Vecihi Bey, hava kuvvetlerindeki görevinden istifa etti. Vecihi Bey’in askerlik dönemi artık sona ermişti. İlklerin adamı olan bu kahraman pilotumuz, ordudan atıldığında arkasında sayısız takdir ve başarı belgeleri bırakmıştı. Bu onun için çok acı bir durumdu, ancak yapacak bir şey de yoktu. Artık bundan sonra sivil bir insan olarak memleketine hizmet etmeye devam edecekti. 26 YERLİ DÜŞÜNCE Vecihi Hürkuş’a yapılan bu muamele belki de Türkiye’nin havacılık tarihinde bir kırılma noktasıydı. Vecihi Bey’e sahip çıkılsaydı Türkiye, havacılık alanında belki de dünyanın en ileri birkaç ülkesinden biri olurdu. Ama yapılmadı / yaptırılmadı.

Türk Hava Kurumu’nun 1925 yılında kurulmasının ardından kurumun ilk başkanı Cevat Abbas Gürer Bey, ordudan yeni atılmış olan Vecihi Hürkuş’a kurumda görev verdi. Bu yeni görev, Vecihi Bey için yeni bir hizmet kapısı demekti. İlk iş olarak Millî Savunma Bakanlığı hangarında çürümeye terk edilen Vecihi K-VI uçağını talep etmek oldu. Türk Hava Kurumu üzerinden uçağının kendisine verilmesini talep eden Vecihi Hürkuş’a tekrar olumsuz cevap verildi. Bu vatansever pilot bir kez daha ödüllendirileceğine cezalandırılmış oldu. Büyük emek ve zahmetlerle üretilen ilk yerli ve millî uçağımız, işte böyle “gizli bir el” tarafından çürümeye terk edildi. Ancak her şeye rağmen Vecihi Bey’in pes etmeye niyeti yoktu. Hayatının sonuna kadar sürecek zorluk ve engellemeler karşısında bir an bile ümitsizliğe kapılmayan bu vatansever pilotumuzun bundan sonra yaşadıkları da Türk havacılığı açısından ibretle kayıt altına alınması gereken bir süreci ihtiva ediyordu (www.tayyareci.com): 1930 yılına gelindiğinde ilk Türk sivil uçağını yapmayı başardı. Bu aslında onun ikinci uçağıydı. O yüzden ikinci uçağa Vecihi K-XIV adını verdi. Bu yeni uçağın ilk uçuşunu büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında Kadıköy Fikirtepe’de başarıyla gerçekleştirdi. Ardından uçağı ile uçarak Ankara’ya döndü. Sıra uçabilirlik sertifikası almaya geldiğinde “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir.” cevabını aldı. İçerideki “gizli el” tekrar devreye girmiş, Vecihi Bey’e, “bu işlerle uğraşma” mesajı veriyordu. Vecihi Bey’in pes etmediği görülünce bu sefer uçağa istenen belgenin alınması amacıyla Çekoslovakya’ya gönderilmesi kararı çıkmıştır. Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait bütün resmî evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince de tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiştir.

Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmış Hürkuş, 23 Nisan 1931’de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almış, ardından Çekoslovakya’dan uçarak 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye dönmüştür. Hürkuş, uçağının atıl kalmaması için Posta İdaresi ile anlaşma yapar. Ankara’dan başlayan uçuşlar; Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, YERLİ DÜŞÜNCE 27 Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy istikametinde başarıyla yapılır. Ama 3 Kasım 1931 tarihli telgrafta büyük yardımcısı, makinisti Hamit’in işine son verilir. Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi K-XIV uçağı uçuştan men edilir. Bundan sonraki uçuşların Millî Müdafaa Vekâleti tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum, Hürkuş’un kurumdan tekrar ayrılmasına neden olur.

Gezileri sırasında gençlikte oluşturduğu uçma sevgisi ile bir havacılık okulu açmayı düşünür. 1932’de İlk Türk Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar. İkisi kız olmak üzere 12 öğrenci kaydolur. 27 Eylül 1932’de eğitim ve öğretime başlanır. Okulun gayesi, Türk gençliğini havacılığa alıştırmak, tayyareci kuşaklar yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti hava ordusunun yedek gücü olmaktı. Vecihi Sivil Tayyare Okulu, parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş olmasından dolayı kapanmıştır. 1937’ye gelindiğinde Türk Hava Kurumu, mühendislik eğitimi için Hürkuş’u Almanya’ya gönderir. Vecihi Hürkuş, Weimar Mühendislik Mektebi’ne ihtisas sınıfından başlatılmış, iki yıl sonra da mezun olmuştur. 27 Şubat 1939’da Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını almıştır. Türkiye’ye döndüğünde Bayındırlık Bakanlığı’na başvurarak, “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini” almak istedi. Ancak yetkililer, “İki yılda mühendis olunmaz.” diyerek bu talebini kabul etmemişlerdir. Mühendisliğini Danıştay kararı ile kabul ettirir. Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş, vazifeleri başkalarına verilmiştir. O günkü koşullarda teknik imkânın hiç olmadığı Van’a sürgün edilir. Bunun üzerine istifa ederek kurumdan ayrılmak zorunda kalır. Vecihi Bey, milletine hizmet etmek aşkıyla bu sefer 1954’te Hürkuş Hava Yollarını kurdu.

Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan 8 tayyareyi Ziraat Bankası’ndan kredi ile almıştı. Birtakım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak havacılık hizmetini yaygınlaştırmaya çalıştı. Ne yazık ki onun bu olağanüstü gayretleri sabotajlar, uçaklarının parçalanması, uçuştan men edilmesi vb. nedenlerle sonuçsuz kaldı. Millî Mücadelenin bu göklere sevdalı, vatana vefalı pilotu, hayatının sonlarını tarifsiz sıkıntılarla geçirmiş, ekonomik yönden kötü durumlara düşürülmüş ve havacılık faaliyetlerinden zorunlu olarak el çektirilecek düzeyde uçamayacak hâle getirilmiştir. Vecihi Hürkuş, uçaklarının sigorta giderleri ile bunların faizlerini ödeyemeyecek derecede borçlandırılmış, borcuna karşılık vatana hizmetten kendisine bağlanan çok yetersiz maaşına bile haciz konmuştur. Hayatını milletinin hizmetine adamış bu vatan evladı, dünya durdukça hayırla; onu bu yoldan alıkoymaya çalışan bedbahtlar ise kahırla anılacaklardır.

Kaynakça Gündüz, A. E. (2019). Cumhuriyet’in Susturmaya Kalktığı Tesla’mız: Vecihi Hürkuş. Derin Tarih, 28-34. http://www.tayyareci.com/hvtarihi/ vecihihurkus/proje.asp (Erişim: 21.04.2020).

 

Bu makale Yerli Düşünce Dergisinin 67. sayısından alınmıştır.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.