Kırşehir HaberNet

SOSYAL MEDYA; İmkân mı, İsyan mı, İmtihan mı

SOSYAL MEDYA; İmkân mı, İsyan mı, İmtihan mı
REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
588 views
06 Ekim 2020 - 15:48
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Küreselleşen Sosyal Medya İçinde yaşadığımız dünyanın son zamanlardaki en önemli olgusu hiç şüphesiz küreselleşmedir. İnsan ve toplumların yeryüzünde olup bitenlerden giderek daha çok haberdar olmaları, birbirlerinin eylem ve tecrübelerinden etkilenmeleri, bunları paylaşmaları ve yaymaları ile ortaya çıkan süreç, internetin yayılması ve sosyal ağların devreye girmesiyle farklı boyutlara taşınmıştır. Pratikte insanlara sunduğu kolay erişime rağmen internetli ve sosyal ağlı küreselleşmenin sahici bir iletişimden çok, mekanik bir iletişime hizmet ettiği, dahası sosyal medya üzerinden insanı kendi bağlamından kopararak onu daha sosyal değil daha asosyal bir varlığa dönüştürdüğünü belirtmek durumundayız. ?

Sosyal medyayı; internet üzerinden bilgilerin, fikirlerin, duyguların, buluşların paylaşıldığı interaktif bir platform olarak tarif edebiliriz. Radyo ve televizyon gibi klasik medya araçlarına kıyasla sosyal medya araçları daha hareketli, daha dinamik ve daha interaktif bir yapı göstermektedir. Bu ayırt edici vasıflarına rağmen sosyal medya; yaydığı bilgileri kirletiyor, fikirleri çarpıtıyor, duyguları tahrik edip sayısız mağduriyetlere yol açıyorsa bunun olumsuz etkilerini tartışmak zorundayız. Amacın dışına taşan bir sosyal medya kullanımı, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan ediyorsa…” oturup nerede ne hata yaptığımızı yeniden düşünmek zorundayız. Her şeyi değiştirmek ve kontrol etmek tümüyle elimizde olmasa da neler yapabileceğimizin bir muhasebesini yapmak da kaçınılmaz görünmektedir. İnsan hayatına sağladığı bazı kolaylık ve yararlıklar hürmetine sosyal medyanın sırtını sıvazlayamaz, yol açtığı kötülüklere sessiz kalamaz, insan ve toplum sağlığını bozmaya yönelik ürettiği sayısız zararları tartışmaktan geri duramayız. İnsanların psikolojisine, toplumun sosyolojisine insani değerleri yücelten bir sosyal medya ile varılmadıkça sosyal medya, sosyal bataklık olmaktan öteye gitmeyecektir. Sosyal batak hâline gelmiş bir medyanın da ne bugün ne de gelecekte bireye, aileye ve topluma iyilik sunması mümkün değildir.

Sosyal Medya ile Değişen Gerçeklik Algısı

Kitle iletişim araçları ve sosyal ağlar üzerinden insana sunulan albenili/cicili bicili bir dünyada insanlara; özgürlüklerinin ellerinden alındığını, sonu gelmez bir yanılsama, manipülasyon ve algı operasyonlarına maruz kaldıklarını, kendi öncelik ve tercihlerinden çok başkalarının öncelik ve tercihlerine göre yaşadıklarını, her geçen gün bulundukları çevreye, mekâna ve insanlara yabancı hâle geldiklerini, daha sosyal değil, daha asosyal varlıklara döndüklerini, seçme hak ve iradelerinin ise bir telefon tuşuna dokunmaktan ibaret kaldığına inandırmak son derece zordur. Sahte bir özgürlük üzerinden pompalanan sahte sosyalleşme algısı, bireylere sahte bir doyum ve sahte bir mutluluk şırınga etmektedir. Bu durum, vücuduna uyuşturucu şırınga eden bir gencin bir süre kendini bulutların üzerinde geziyor/uçuyor görmesinden farksız bir olaydır.

Mananın maddeye, özün kabuğa, derinliğin yüzeyselliğe, sahici kimlik ve ilişkilerin sahte kimlik ve ilişkilere kurban edildiği sosyal medya platformlarını insan ve toplumların dönüştürüldüğü yapılar olarak görmek gerekir. İnsanı kendisine, çevresine, toplumuna yabancılaştıran sosyal medya ağları; bakan ama görmeyen, işiten ama duymayan, dokunan ama hissetmeyen, konuşan ama muhakeme yeteneği sıfırlanan bireyler üretti. Sosyal medyalı insanın aklı, anlamadan çok ön yargıya, bilgiden çok veriye, gerçekten çok sanal olana ayarlı hâle getirildi. İnsanın gerçeğini imajına kurban eden bir sosyal medya, daha şimdiden insanlığın bir numaralı tehdit kaynağı hâline gelmiştir. McLuhan (2011), “Mekanik Gelin” adlı eserinde modern popüler kültür ve bu kültürü hâkim kılmak için kullanılan iletişim teknolojilerine şiddetli eleştiriler yöneltmektedir. Yazar bu eserinde çok iyi eğitim almış binlerce kişinin, insanların zihinlerini manipüle etmek, onları sömürmek ve kontrol etmek için tam zamanlı olarak çalıştıklarını ifade etmektedir (Torun, 2017). Baudrillard ve Eco’nun “Hiper Realite” dediği bu durum, her geçen gün insanlara daha yapay, daha kurgusal, daha elastik, daha plastik bir gerçeklik sunmaktadır. Bundan daha önemli ve acıklı olan ise, birileri tarafından her gün yeniden üretilen, yeniden uydurulan bu sanal gerçekliğin bireyler tarafından bir yanılsama, kurmaca ve aldatmaca olarak görülmeyip itibar görmesi, önemsenmesi, yüceltilmesi, paylaşılması ve en nihayetinde değer sıralamasında üst seviyeye çıkartılmasıdır (Kalın, 2018).

Ekrandaki görüntünün, gerçeğin kendisi değil onun bir temsili/ gölgesi olduğunu bile bile insanlar evlerde, hava limanlarında, metro istasyonlarında kafalarını ekrana gömmekte, hiç hareket etmeden dakikalarca belki saatlerce çevrelerinden kopuk yaşamaktadırlar. Bu durum, küçük bir akvaryumda yaşayan bir balığın kendisini denizde; saksıda yetişen bir çiçeğin kendisini devasa ormanlarda zannetmesi gibi bir yanılsamadır. Bir dağ resmine bakarak dağa tırmandığını, bir göl resmine bakarak gölde yüzdüğünü zannetmek ne ölçüde yanıltıcı ise Facebook’ta, Twitter’da, YouTube veya Instagram’da sörf yaparak sosyalleştiğini, diğer insanlarla iletişim kurduğunu zannetmek de o ölçüde yanıltıcıdır. “Hayata rengini ve anlamını veren eylemdir / Gerçeklik eylemdedir, kalan her şey bir yanılsama!” diyen büyük İslam Şairi Muhammed İkbal, muhakkak ki gerçek ile gerçeğin gölgesi arasındaki bu büyük farkı fark ettirmeye çalışıyordu. Gerçeğin çıplak hâline değil onun temsiline / gölgesine talip olmak modern insanın en büyük çıkmazlarından biridir. Bir çiçeğin güzelliğine, bir kedinin sevecenliğine, bir kelebeğin kanat çırpmasına doğrudan değil, bir telefonun arkasından dolanarak ulaşıyor; ekranlı, metalli, camlı bir dünyadan tüm âlemi tecrübe ettiğimizi zannediyoruz. İçinde bal olan bir kavanozu dışarıdan yalayarak bal yediğini zannetmek de tıpkı buna benzer bir hadisedir.

Sosyal Medya Kime Hizmet Etmektedir?

Son iki yüzyıldan bu yana insanın teknoloji üzerinden evren ve insanla kurduğu sorunlu ilişki biçimi giderek yeni sorun alanları yaratmıştır. İnsan-insan, insan-tabiat ve insan-Allah ilişkisini teknoloji üzerinden okumaya ve kurgulamaya çalışan insan, hiç şüphesiz tarihin en büyük imtihanlarından geçmektedir. Tarihin hiçbir devrinde olmadığı kadar rayından çıkan insanı bu hâlinden uzaklaştıracak tek çözüm yolu onu fabrika ayarlarına geri döndürmektir. “Yaratılışın seni, her geceyi gündüze çevirmeye çağırır! / Karanlıktan aydınlığa çıkmanda rehber yaradılışındır!” diyen Muhammed İkbal, bu gerçeği hatırlatmaktadır. Çözüm, insanı hakiki yaratılışı ile buluşturmaktır. İnsanı olması gereken yerde görmedikçe, eşyayı da durması gereken yerde tutmadıkça insanlık gemisi su almaya devam edecektir. Yeryüzünü inşa ve ihya etmek üzere gönderilen insan, nisyan ve isyan ahlakına duçar olduğu günden beri kendisini, çevresini ve tüm insanlığı tehdit eder hâle gelmiştir.

Oysaki bu evren ve içindeki her şey insana imkân olsun diye yaratılmıştı. Bu imkân üzerinden eşya insana hizmet edecek, insan da Allah’a kul olacaktı. İnsanın özne, eşyanın nesne olduğu sistemde her şey yerli yerindeydi. Hakikat, tüm berraklığı ile meydanda, eşya tüm gerçekliği ve insana boyun eğişi ile sahada, insan gerçek ve fıtri yaratılışı ile olması gereken yerde ve haddini bilir vaziyetteydi. İnsan varoluş türbülansına düşünce işler değişti; amaç unutuldu, araç olan her şey amaca dönüştü, insan da eşyanın hâkimiyeti altına girdi. İnsanın yerinden edildiği bir sistemde hemen her şey yerinden edilmiştir. Özünden kopartılan, kalbi dondurulan, aklı azdırılan insan, gerçekliği de yerinden etmeden duramaz. Gerçekliği yerinden etmek için kelimelerle oynamaya, kavramları değiştirmeye, hadiseleri çarpıtmaya başlar. Bunu yapabilecek bir akla, bu akla hizmet edecek araçlara da sahipse insanı kim ve ne durdurabilir? Kötülüğü kurumsallaştıran, zulmü evrenselleştiren insanın elindeki sosyal medya, bu hâliyle sosyalleşmeye de insanlaşmaya da hizmet etmekten fersah fersah uzaktır.

Ulusal sınırları yok sayan, millî kimlikleri aşındıran, şiddet ve terörü kutsayan, tüketim iştahı ve hazzını azdıran, mahremiyetin kutsallığına hançer saplayan, tüm toplumsal aidiyetleri yedeğe alan yıkıcı ve sanal bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.

Sabahtan akşama kadar hiç ara vermeden zihinleri bulandıran, gerçekleri ters yüz eden, Allah’ın yasakladığı sapık / iğrenç yaşam tarzını “cinsel yönelim / cinsel tercih” adı altında meşrulaştıran, adı ve fiiliyle zina olan nikâh dışı gayrimeşru ilişkileri “nitelikli birliktelik” adı altında normalleştiren, düşmanı dost, şeytanı melek, çağdaş barbarları medeni insan, silah ve uyuşturucu baronlarını fabrikatör, uluslararası eşkıyaları serbest girişimci, dolandırıcıları becerikli iş adamı, hakikat inkârcılarını çağ üstü düşünür, hayâ ve utanma duygusunu yitirmiş müptezelleri büyüleyici sanatkâr, insanların kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine saltanat devşiren iblisleri demokrasi havarisi, insanlığın katillerini barış ve hürriyet fedaisi diye tanıtıp alkışlatan bir sosyal medya, insana ve topluma değil sosyal şeytanlara / sosyal şarlatanlara hizmet etmektedir. Türkiye’de Sosyal Medya: Ya Oluş Ya Bozuluş Yakın tarihlerde yayınlanan “Dijital Türkiye 2020 Raporu” gerek internet gerekse sosyal medya kullanımı açısından Türkiye’nin fotoğrafını ortaya koymaktadır. Rapora göre, 83,88 milyon nüfusa sahip Türkiye’de, yetişkinlerin yüzde 74’ü, yani 62,7 milyonu internet kullanıyor. Türkiye’de son bir yılda internet kullanan kişi sayısı 2,4 milyon, cep telefonu kullanıcısı 2,6 milyon, aktif sosyal medya kullanıcısı sayısı da 2,2 milyon arttı. Rapora göre Türkiye’de toplam 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor ve bunların yüzde 99’u sosyal medyaya mobil cihazlarla bağlanıyor. Dikkat çekici bulgulara göre ayrıca Türkiye’de insanlar günde ortalama 7 saat 29 dakikalarını internette geçirmektedir (Dijital Türkiye Raporu 2020).

Milyonlarca insanın zaman-mekân kısıtlaması olmadan birbiriyle sanal ortamda görüşebilmesi, aile ve arkadaşlarla bağlantı kurması, fotoğraf paylaşması, fikir alışverişinde bulunması, geliştirilmiş öğrenme ortam ve fırsatları yakalaması, içerik oluşturma ve geliştirme 26 YERLİ DÜŞÜNCE sürecine katılması, sağlık bilgilerine ulaşması, takım oyunlarına katılması ve iş birliğini geliştirmesi, farklı fikirleri keşfetmesi ve öğrenmesi, teknolojiyi kullanma becerisi üzerinden bankacılık, alışveriş ve vergi ödeme dâhil birçok işlemi anında ve hızlı yapabilmesi dikkate değer gelişmelerdir (Sağbaş, Ballı ve Şen, 2016). Sosyal medyanın bu olumlu katkılarına rağmen bu alanda tüm işlerin çok da iyiye gittiğini söylemek mümkün değildir. Çünkü sosyal medya kullanımı, sonuçları itibariyle önemli riskleri de beraberinde getirmektedir. Öteden beri Türkiye’de sosyal medyanın kontrolden çıktığı bir sürece tanıklık ediyoruz. İnternet başında geçirilen uzun süreler ciddi manada internet bağımlılığına yol açmakta, kaliteli sosyal, sanatsal ve sportif etkinlikler internet bağımlılığına kurban edilmekte, yalnızlık duygusunun beslediği tatminsizlik duygusu depresyona, saldırganlığa ve şiddet kullanmaya uygun bir zemin yaratmaktadır. Son yıllarda şiddet içerikli oyunların her geçen gün çocuklarımızı daha çok zehirlediği, pornografik bilgiler içeren sitelerin ise gençlerimizin ruh sağlığını felç ettiği bir süreçten geçmekteyiz (https://birim.ailevecalisma.gov. tr/media/6784/internetvesosyalmedya.pdf).

İnsanlar arasında nefret söylemini yayan, sosyal güvensizlik yaratan, siber zorbalara alan açan, insanların hayatları üzerinden karşılaştırma yaparak kıskançlık ve haset tohumlarını eken, kötü niyetli sapıklara kurbanlarını rahatsız edici derecede takip etme fırsatı sunan, dünyadaki şiddet görüntülerini paylaşarak olağanlaştıran, bireyleri aşırı derecede fazla paylaşım yapma baskısı altına sokan, kişilerde gelişmeleri kaçırma korkusu oluşturan, küçük çocuklar veya gençlerle arkadaşlık kurma adı altında siber istismarlara zemin hazırlayan, gençlerde güvensizlik yaratacak derecede olumsuz duyguları pompalayan bir sosyal medya ile karşı karşıyayız (Sağbaş, Ballı ve Şen, 2016). Kişisel mahremiyetin ihlalinden başlayarak, kullanıcı bilgilerinin sosyal medya platformları tarafından depolanmasına kadar ciddi riskler barındıran bir dünyadan söz ediyoruz. Siber saldırılar, siber zorbalık, taciz gibi risklerin yanında hayattan kopuk yaşayacak derecede kendi içine kapanma da birey ve toplumu tehdit eden gelişmeler arasındadır (Çömlekçi ve Başol, 2019). Yukarıdaki olumsuz ve yıkıcı etkileri nedeniyle sosyal medyanın gerek bireyler gerekse toplum için makul seviyede yönetilebilir bir çizgiye getirilmesi gerekir. Dünyada ve Türkiye’de kullanımı bu derece yaygın hâle gelen bir sosyal medyayı yasaklamak elbette uygun bir çözüm değildir. Mevcut şartlar içinde en iyi çözüm, zararları en aza indirilmiş bir sosyal medyayı halkın istifadesine sunmaktır.

Devlet, bu konuda ihtiyaç duyulan kanuni düzenlemeleri hayata geçirdiğinde, Millî Eğitim daha ilk yıllardan başlayarak çocuklarımızı ve gençlerimizi daha bilinçli ve sorumlu bir sosyal medya kullanımına yönelttiğinde, sivil toplum örgütleri, sosyal medyanın zarar ve tehlikeleri konusunda yetişkinlerde güçlü bir farkındalık duygusu yaratacak çalışma ve projelere el attığında, anne ve babalar da çocuklarına sosyal medyanın eğitsel amaçlara uygun kullanımını teşvik edip bu konuda takipçi / ısrarcı olduklarını gösterdiklerinde daha insani ve yönetilebilir bir sosyal medyaya kavuşmuş oluruz. İnsanların gerçeklik algılarını çarpıtmayan, yalnızlık ve tatminsizlik duygularını tahrik etmeyen, mahremiyeti el üstünde tutan, aldatmayan, yanıltmayan, azdırmayan, itibarsızlaştırmayan, değersizleştirmeyen, ötekileştirmeyen, sıradanlaştırmayan, aşağılaştırmayan, bayağılaştırmayan, çamurlaştırmayan, mahkûm ettirmeyen, değerlere saldırtmayan, nefret ettirmeyen, hakarete izin vermeyen, kişisel hakları çiğnetmeyen, özgürleşme adına sorumluluk duygusunu baltalamayan bir sosyal medya düzenlemesine şiddetle ihtiyaç vardır. İnsanların kendilerini maskesiz ve gerçek kimlikleri ile ifade edebildiği, toplumu ayrıştırmayan, insanımız arasında derin kutuplaşmalar yaratmayan, millî birlik ve beraberliği dinamitlemeyen, sosyal yozlaşmayı değil sosyal arınmayı / sosyal uzlaşmayı / sosyal kaynaşmayı tesis eden bir sosyal medyaya ekmek kadar, su kadar muhtacız. Son sözü büyük İslam Şairi Muhammed İkbal’in çağrısı ile tamamlayalım: “Dilenciyi dilendikçe daha çok fakirleştiren, Ve yoksulu, yoksulluk peşinde oldukça sefilleştiren, Sina Yarımadası’nın nurundan mahrum, Bu sahte benlikten kurtul… Ey yolcu, senin gayen bu değil! İleri atıl, parçala bu büyük engelleri, Fethet bu zaman ve mekân yanılsamasını!”

Kaynakça

Çömlekçi, M. F. Ve Başol, O. (2019). Gençlerin Sosyal Medya Kullanım Amaçları ile Sosyal Medya Bağımlılığı İlişkisinin İncelenmesi. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 17(4), 173-188. Kalın, İ. (2018). Barbar, Modern, Medeni. İstanbul: İnsan yayınları. Sağbaş, E. A, Ballı, S ve Şen, F. (2016). Sosyal Medya ve Gençler Üzerindeki Etkileri. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Uluslararası Gençlik Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı, Muğla, 153-163. Torun, V. (2017). Marshall McLuhan. Teknoloji Üzerine Düşünmek: Yazarlar Seçkisi (Ed. Hasan Hüseyin Aksoy). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayın No: 226, 31-48. https://birim.ailevecalisma.gov.tr/media/6784/internetvesosyalmedya. pdf (Erişim: 16.07.2020). https://www.sabah.com.tr/haberleri/ dijital-turkiye-2020-raporu (Erişim: 17.07.2020)

Praf. Dr. Refik Balay; Yerli Düşünce Dergisinden iktibas edilmiştir.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.